Güvenli İnternet Güvenli Kullanım Yönetmeliği Üzerine Bir Deneme
“… Büyük Birader’in adı söylenince,
Winston’ın yüzünden düzmece bir coşku dalgası geçti,
ama Syme ondaki şevk eksikliğini hemen fark etmişti. /
Hüzünlü bir sesle, “Yenikonuşun değerini anlayamıyorsun Winston” dedi. “Yazarken bile, hala eski dilde düşünüyorsun. Arada sırada Times’da yazdıklarını okuyorum. Oldukça iyi yazılar yazmana karşın, hepsi çeviri. Tüm belirsizliklerine ve yararsız anlam gölgelerine karşın, gönlünde eski yatıyor senin. Yenikonuşun dünyada her yıl sözcük hazinesi ufalan tek dil olduğunu bilmiyor muydun?” / (…) “Yenikonuşun tüm amacının, düşünme sınırlarını daraltmak olduğunu görmüyor musun? Sonunda düşünce suçunu olanaksızlaştıracağız, çünkü en sonunda onu anlatacak sözcükler kalmayacak. (…)”[1]
Güvenli İnternet Güvenli Kullanım Yönetmeliği 22 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe girecek ve artık hangi internet sitelerine girip çıktığımız, arama motorlarında hangi sözcüklerle neyi aradığımızın bilgileri bir depoda birikeceği gibi hangi internet sitelerinin bizim için “sakıncalı” olduğuna İdare karar verecek, site sakıncalı ise bu siteye girişimiz İdare tarafından engellenecek. İnternet üzerinde gezinti bilgilerimizin depolanmasına ve kimi internet sitelerine girişimizin engellenmesine “güvenli internet, güvenli kullanım” diyorlar.
Dr. AKDOĞAN, Muhafazakâr Demokrasi isimli kitabının “Aydınlanma’nın Olumsuz Sonuçlarının Eleştirisi” başlıklı bölümünde ne diyordu, anımsayalım: “… İnsanlar bireysel yaşamlarında yoğunlaşınca geniş görüş açılarını yitirir, benlik üzerinde odaklanan bireycilik sonucu birey, tamamen kendi yüreğinin yalnızlığına kapanır kalır. Bireycilik benlik üzerinde odaklanmayla benlik-ötesi daha büyük meseleleri –dinsel, siyasal, tarihsel- dışlamayı hatta bunlara kayıtsızlığı barındırır ve sonuçta yaşam daralır ve sıradanlaşır. (…)”[2]. AKDOĞAN’a göre suçlu, Aydınlama’dır, modernizmdir. Ancak bu yaklaşımda ihmal edileni de anımsayalım: Nihayette muhafazakârlık da, modernizmin bir sonucudur ve modernizmin aydınlığında değil ve fakat gölgesinde şekillenen bir sonuçtur. Her şeye rağmen muhafazakârlık, en azından ortaya çıktığı tarihe kadar olanı muhafaza eder; herhangi bir değer’i dahi nihenk saymaksızın varolanı yok pahasına tüketmez, tüketilmesinden korkar ve korur. Husus, konu başlığı ile birlikte ele alındığında, denilebilir ki ey aydınlanmanın olumsuz sonuçlarına maruz kalanlar! Biz sizin yerinize neyin “iyi” neyin “kötü” olduğuna karar verenlerdeniz”; siz, “bireysel yaşamlarınızda yoğunlaşınca geniş görüş açılarını yetirenlerdensiniz.”; siz, “benlik üzerinde odaklanıp, tamamen kendi yüreğinizin yalnızlığına kapananlardansınız.”; siz, “benlik üzerinde odaklanıp, daha büyük dinsel, siyasal, tarihsel meseleleri dışlayanlardansınız ve hatta büyük meselelere kayıtsız kalanlardansınız.” Ve biz sizin daralan ve sıradanlaşan hayatlarınızı genişletmek, renklendirmek için, otomobillerinizdeki hava, yağ filtreleri gibi internetlerinize de bedava filtre takmak üzere muhafazakâr demokratlar gönderdik! Ve siz, sizin için neyin iyi, neyin kötü olduğuna karar veremeyeceklerdensiniz…
“… “İyi” ya da “kötü” olarak geçen her şey, diyordu Friedrich Nietzsche, hiyerarşi, üstlük, ve astlık, tahakküm ve yönetme ile ilgilidir. Herhangi bir davranış ile iyilik arasında “doğal” ve içkin hiçbir ilişki yoktur (…); aradaki bağın görülmesi için öncelikle bunun emir ve vaaz edilmesi gerekiyor. Ve bunu da bu bağı emredecek ve bu emrin tutulmasını sağlayacak güçte olanlar yapar. (…)”[3]. Ne diyordu Dr. AKDOĞAN, “… Muhafazakarlık modern dönemin ütopik anlayışlarının siyasete taşınmasından rahatsızlık duymuştur. Michael Oakeshott’un dediği gibi “hayal kurma ile kural koymanın bir araya gelmesinden tiranlık doğar”. (…)”[4]. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilmeyenler, hayal kurarken dahi iyiyi ve kötüyü ayırt edemeyenler, biz sizin internet bağlantılarınıza, kötülüğü süzecek kurallar/filtreler koyduk ve buna rağmen kötü bağlantılara meyledenleri kayıt altına aldık; onlar iddianamesi ne zaman tanzim edileceği bilinmeyecek bir biçimde azabı tadacaklardır. Ne diyordu Dr. AKDOĞAN, “… Artık halkın değer ve iradesiyle kabulüne mazhar olamayan otoritelerin meşruiyet tesis edemedikleri için kalıcılıkları da olmamakta, itaat kavramı da anlam değiştirmektedir. Orestes Brownson’a göre insanlar gibi yönetimler de bencil ve güce sahip olduklarında onu suiistimal etmeye eğilimlidirler. (…)”[5] ve devamla ne diyordu Dr. AKDOĞAN “… İnsanların zihinlerinde bazı ütopyalara sahip olmaları doğaldır, ancak bunlara ulaşmak için belli (dayatmacı) yöntemleri mutlaklaştırmaları ve kendi doğrularını başkalarına dayatmaları doğru değildir. (…)”[6].İtirazımız yoktur; seçme yeteneği olmayan bizler için iyiyi, kötüyü seçenlerin internetimize süzgeç koymak istemektedirler, bu istek “süzme” bir “dayatma” değildir; öyle ya, onların doğrusu bizim de doğrumuz, onların iyisi bizim de iyimiz “… Örneğin ‘iyi’ gibi bir sözcük varken, ‘kötü’ sözcüğüne neden gereksinimimiz olsun? ‘İyi değil’ işimizi daha iyi görür. (…) Elbetteki tüm bunlar en başından Büyük Birader’in düşüncesiydi, (…)”[7]
İnternete filtre, internete süzgeç’in “Büyük Birader”in düşüncesi olmadığını kim söylüyor? “… İnternetin gözetimi ya da organize suç ile mücadele ya da terörle mücadele Federal İstihbarat Bürosu (FBI), normların oluşturulmasında olduğu gibi bunları uygulamak yeterliğinde de önemli bir rol oynar. FBI sadece uluslararası düzeyde bu konularla ilgili mevzuatı teşvik etme inisiyatifini almadı; aynı zamanda bu tür mevzuatın içeriğini de etkileme kapasitesine de sahip oldu. Farklı metinler FBI tarafından talep edilenlere büyük oranda uymaktadır. (…)”[8].
İnterneti süzme işinin de, süzme biraderlerden olan, süzmeler ustası Büyük Biradere ait olduğunu öğrendik ama Büyük Birader, mahallemizde nasıl olur da salyangoz satar? Salyangozu soydum, sosladım, başucuma koydum, ben uzun bir yalan uydurdum ve uzun ve filtrelenmiş bir alıntı yaptım[Filtre: Alıntı içeriğinde adı geçen bir şahsın ismi ve soyismi tarafımızdan baş harfleriyle kısaltılmıştır]: “… Güvenli İnternet Güvenli Kullanım Yönetmeliği’nin hikmeti ortaya çıktı. BTK Başkanı Tayfun Acarer, mütedeyyin, muhafazakâr insanların şikâyetlerini dikkate alan bir düzenleme olduğunu ifade etti. (…) Acarer, “Anadolu’nun ücra yerlerinde yaşayıp internetten anlamayan, mütedeyyin, muhafazakâr insanların çocuklarının internet bağımlılığı konusundaki şikâyetlerini görmezden gelemeyiz. Kendi bilgi ve olanakları ile internetin bu tür sakıncalarıyla baş edemeyen sıradan vatandaşların, muhafazakâr ailelerin eve internet sokmamaya varan yöntemlere başvurduğunu” söylemiş. / Bu muhafazakâr rahatsızlığın güçlü sesi, Anadolu’nun ücra bir köşesinden gelemese de, ABD’nin göreli ücra köşesinden geliyor. F.G., Youtube’da izlenebilen sohbetlerinden birinde şöyle diyor: “Günümüzde bu bilgisayar oyunları, filan, bu internet kafeler filan, oralarda olan şeyler. Bu mevzuun da böyle bağlayıcı kanunu, kuralı yok ve insanlar da tahdit koyamıyorlar o mevzuda. Belli anahtarlarla sadece girilmesi gerekli olan yerlere girme gibi bir tahdit getiremiyorlar. Çok ciddi problemler oluşuyor. Bağışlayın, gayrimeşru çentleşmelerden alın da, bu mevzuda fuhşiyyata, münkerata [şeriatça yapılması yasaklanan şeyler] gitmeye kadar…” / Bu muhafazakâr zihniyetin kafasında belli ki internet kafeler fuhuşa, edepsizliğe, şeriatın yasakladığı işleri yapmaya müsait karanlık yerler. Herhangi bir filtrenin olmadığı, serbestliğin gemi azıya aldığı “tefessüh mekânları”. (…)”[9]. Büyük Birader’in bizim mahallede salyangoz satabilmesi için gerekli ahlaki ve mistik sos da hazır. Bu haliyle, bizim mahallede salyangoz internette gezinirken parlak ve saydam izler bırakabilecek, bu izler “gen haritası” gibi “bir yerde” depolanacak. Depolanan gezinti bilgileri üzerinden, gezinenin kişiliği de saptanabilecektir: İnternet gezgini, en çok hangi siteleri ziyaret ediyor, orada hangi sözcükler üzerinden ne arıyor, vs. Başka bir anlatımla, mahallemizde satılan salyangoz sayesinde, herkesin “kişisel verileri”nin parlak ve saydam haritası oluşturulabilecek. Bu yazıda hep bir şeyleri, balıkların hafızalarına inat, hep hatırlıyoruz. Yine hatırlayalım: SSCB Başkanı Andrapov’un yaptığı bir gezisinde, otel odasında bıraktığı organik atıkları, dönemin Sovyet görevlileri tarafından ayrıca ve tekrar Sovyetlere götürülmek üzere biriktirilmemiş, bu atıklar nasıl olsa lağımdan akıp gidiyor yanlışına düşülmüş ve soğuk savaşın “tab yaptığı” bir saatte, Andropov’un kişisel verilerinin Büyük Birader’in eline geçmesine sebebiyet verilmiş, Büyük Birader de bu atıklardan Andoropov’un kanser olduğunu, kanser ilaçları kullandığını, X kadar ömrünün kaldığını tüm Dünyaya duyuruvermiş, Andropov’un kişisel verileri soğuk savaşta müthiş psikolojik bir üstünlüğe dönüştürülmek suretiyle, Büyük Birader tarafından kullanılmıştır.
İnternet ortamında gezinirken, gezinirken çıkardığınız her “tık”lama sesinin ayrıca bir yerde depolanacağı, 22 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe girecek olan yasal düzenlemenin hükümlerinden. Hakikaten, internette ne yapılır? Keyften de kederden de gezinseniz, gezindiğiniz her sitede keyf ve keder tık’ınız, iz’iniz kalacaktır. Oysa biz bu filmi, daha önce internette tık’ladık:
“… 6 Eylül 1955 günü başlayıp 7 Eylül sabahına kadar süren, (…) barbarlık olayları, o dönemi yaşayanların belirtiklerine göre, Demokrat Parti’nin başlattığı bir gösterinin denetim altına alınamamasından kaynaklanmaktadır. (…) / Sıkıyönetim Komutanı Nurettin Abanoz, 10 Eylül [1955, b.n.] günü Harbiye’de düzenlediği basın toplantısında, basına konan yasakları açıkladı: -Halkı heyecanlandıracak haberlerin yayımlanması yasaktır. Meclis’teki görüşmeler halkı heyecanlandırabilirse yazılmayacaktır. / -Hükümeti tenkid etmek yasaktır. / -Hükümet çalışmalarını etkileyecek biçimde yazılar yasaktır. –Nato devletleriyle ilgili haberler yasaktır. / –Darlık, kıtlık, yokluk haberleri yazılmayacaktır. / -6 Eylül olaylarını komünistlerden başkasının yaptığı yolunda yazı ve yorumlar yasaktır. / (…) / -Magazin sayfalarında da halkı heyecanlandıracak resim ve yazılar yasaktır. Çıplak kadın resmi basmak da yasaktır. / (…) / -Sıkıyönetim mahkemeleriyle ilgili haberler basılamaz. (…) 1954’te çıkarılan “Neşir Yoluyla veya Radyo ile İşlenecek Bazı Cürümler Hakkında Kanun”, kimi maddeleriyle birlikte adı da değiştirilerek, “Neşir Yoluyla veya Radyo ile yahut Toplantılarda İşlenen Bazı Cürümler Hakkında Kanun” adını aldı. Bu değişiklik de Basın Kanunun değişikliğiyle birlikte, 7 Haziran 1956’da kabul edildi, 8 Haziran’da yürürlüğe girdi. Bu yasa, namus, şeref ve saygınlığa dokunacak, resmi sıfatı olanları küçük düşürecek nitelikte yayınlarla devletin saygınlığına dokunacak, halkın devlete güvenini sarsacak ve zorunlu ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının değişmesine yol açacak nitelikte yazıları cezalandırıyordu. (…)”[10]. Önce 6-7 Eylül olayları çıkacak, sonra da basına filtre takılacak. Ya da önce “kasetler furyası” ortalığı kasıp kavuracak, sonra da internete filtre takılacak. Bir benzerlik yok mu sizce?
[1] George ORWELL, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, s.60; Can Yay., 2010/İstanbul [Çev.: Nuran AKGÖREN].
[2] Dr. Yalçın AKDOĞAN, Muhafazakar Demokrasi, s.65; AK Parti Yay., 2003/Ankara.
[3] Zygmunt BAUMAN, Parçalanmış Hayat – Postmodern Ahlak Denemeleri, s.55; Ayrıntı Yay., 2001/İstanbul [Çev.: İsmail TÜRKMEN].
[4] Dr. AKDOĞAN, y.a.g.y., s.29.
[5] Dr. AKDOĞAN, y.a.g.y., s.31, 32.
[6] Dr. AKDOĞAN, y.a.g.y., s.12.
[7] ORWELL, y.a.g.y., s.59, 60.
[8] Jean-Claude PAYE, Hukuk Devletinin Sonu (Olağanüstü Halden Diktatörlüğe Terörle Mücadele), s.178; İmge Yay., 2009/Ankara [Çev.: G. Demet LÜKÜSLÜ]; “… Özel hayatın kontrolü ulus devletlerin yetkisinde kalan son ayrıcalıklardan bir tanesidir. Fakat bu güç yapısı, kendi eylemlerini dayatan bir uluslararası bağlam içinde yer alır. ABD’nin taleplerini takip ederek bilişime dair yeni suçları oluşturan ve elektronik bilginin alıkonulmasına izin veren kimi yasalar uluslararası örgütler tarafından ilan edilmişlerdi. ABD taleplerinin üstünlüğü ABD şirketlerinin yeni ekonomi içindeki önemli yeri ile açıklandı. FBI’nın talepleri ile Amerikan imalatçıları tarafından daha az güvenli yazılım yaratılması arasında koşutluk bulunuyor. (…)” s.179.
[9] Ahmet İNSEL, Devlet filtresi sansürdür, Radikal Gazetesi “İki” Eki, 15 Mayıs 2011, Sayı:761, s.5.
[10] Alpay KABACALI, Türk Basınında Demokrasi, s.245,246,251,252; Kültür Bakanlığı Yay., 1994/Ankara.