AVRUPA’DA SİYASİLERİN YARGILANMASINA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

        Av. Eray Toprak

            Kamuoyunda “17 Aralık yolsuzluk operasyonu” olarak bilinen ve dört eski bakanın istifa etmesi ile sonrasında yasal prosedürlerin tartışmalı bir şekilde işletilmesine yol açan gelişmeler nedeniyle, benzer vakalarda Avrupa devletlerinin öngördüğü süreç bu çalışmaya konu olmuştur.

            Bilindiği üzere bakanlar, Anayasa’nın 112. maddesi gereği yasama dokunulmazlığına sahip olan ve görevleriyle bağlantılı suçlarla ilgili yargılanmaları, Anayasa’nın 100. maddesi’nde belirtilen usule uygun olarak meclis soruşturması yoluyla Yüce Divan’a sevk edilmeleri ile mümkün olan siyasi kimliklerdir. Güncel örneklerde de görüleceği üzere, iktidarın meclisteki temsil düzeyi, yargılamaya giden yolun kapılarını açabileceği gibi, hukuk anlayışına ters bir şekilde bu yolu tıkama olanağına da sahiptir. Bu noktada, Anayasal eşitlik ilkesi ile hukuk devleti ilkesi başta olmak üzere, toplumsal mutabakata esas alınan birçok evrensel ilkenin yerle bir olduğundan bahsedilebilecektir. Doğru çıkarımlarda bulunabilmenin yolu, hukukumuzdaki uygulamanın başka devletlerin benzer durumlar için öngördüğü uygulamalarla ne denli benzeştiğini ve hangi noktalarda ayrıştığını incelemekten geçmektedir.

            Günümüzde, parlamenter sistemi kabul eden devletlerin birçoğunda, bakanların görevleriyle ilgili işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili olarak yargılama yapma ve hüküm verme yetkisi, özel olarak teşekkül etmiş mahkemelere verilmiştir. Türkiye’ye benzer şekilde; Fransa, Polonya, Finlandiya, Danimarka, Bulgaristan, İspanya ve Mısır gibi örneklerde, bakanların yargılanması özel bir mahkemenin yetkisinde bulunmaktadır. Hukuk devleti ve kanun önünde eşitlik ilkesine açıkça aykırı sonuçlara yol açabilen bu durumun eleştirisi başlı başına bir çalışma konusudur. Birtakım ülkelerde ise, bakanların yargılanması görevi ikinci meclislere ve hukuk sistemi içindeki en yüksek adli yargı mercilerine verilmiştir. ABD ve İngiltere ikinci meclislerini bu yetki ile donatmıştır. İngiltere’de Lordlar Kamarası, ABD’de ise Senato bu yetkiye sahiptir. En yüksek adli mercilerine, yani temyiz makamına bu yetkiyi tanıyan ülkelere örnek olarak Belçika, İsviçre, Romanya, Portekiz ve Brezilya gösterilebilir.

            Yargılamaya ilişkin belli başlı Avrupa ülkelerindeki düzenlemeler özetlenecek olursa;

    • İtalya: İtalyan Anayasası’nda, bakanların yargılanma yetkisi adli yargı kapsamındadır.
    • Fransa: Fransız Anayasası’na göre, bakanlar meclisin salt çoğunlukla vereceği itham üzerine Yüksek Adalet Divanı’na yargılanmaktadır.
    • Belçika: Bakanlar, meclisin ithamı üzerine en yüksek adli yargı mercii tarafından yargılanmaktadır.
    • Almanya: Bakanların görevleriyle ilgili işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı yargılanmaları için özel bir prosedür belirlenmiş değildir. Atılı suçun mahiyetine göre, usul yasalarına göre yargılama yapılmaktadır.
  • İngiltere: “Impeachment” olarak tanımlanan özel bir prosedür hukuken ve teorik olarak yürürlüktedir. Buna göre, Avam Kamarası tarafından itham edilen bakanlar Lordlar Kamarası tarafından yapılan muhakeme ile cezalandırılabilmektedir. Ancak, 1376 tarihinde ilk olarak uygulanan bu prosedür, 1805 yılından bu yana fiilen rafa kalkmış durumdadır. Bunun yerini gensoru yöntemi almıştır.

Görüldüğü üzere, bakanların görevleriyle ilgili olarak işlediği iddia edilen suçlarla ilgili yargılama süreçleri, devletlerin hukuk sistemleri ve siyasi geçmişlerine bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir. Yeknesak bir uygulamadan aynı kıta içinde bile bahsetmek mümkün değilken; bu hususta evrensel bir ilkenin varlığından bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Hukuk devleti ve kanun önünde eşitlik ilkeleri referans alınarak yargılama yapılması halinde, sürecin hangi kademelere sahip olduğu ve nasıl işlediği tartışma konusu olmaktan çıkacaktır. Ancak, ülkemizdeki mevcut yargılama prosedürü, şeffaflık ve denetimden uzak olduğu gibi, meclisi oluşturan iktidar milletvekili sayısının yeterli olması halinde, örneklerinde görülebileceği üzere, yargılama başlamadan bitebilmektedir. Bu durum, kamuoyunda adalet düşüncesinin tartışmaya açılmasına yol açmaktadır ki; devlet erkinin üç sacayağından biri olan adalet mekanizmalarının işlememesi, devletin güvenilirliğinin sorgulanmasına neden olacak ve millet tarafından verilen yetkilerin yerinde kullanılıp kullanılmadığı şüphesini doğuracaktır.