- a) Yabancı avukatlık şirketlerinin Türkiye’nin her yerinde ve her alanda faaliyet göstermesine ve şubeler açmasına izin verilmesi:
Ülkemizdeki hukuk düzeninin diğer ülkelerdeki hukuk düzeni gibi sürekli geliştiği hukuk alanlarının artık uzmanlaşma gerektirecek kadar kapsamlı hale geldiği bir gerçektir. Ancak Türkiye’nin gerek hukuki açıdan gerekse siyasi ve ekonomik açıdan yakın ilişki içerisinde bulunduğu Avrupa Birliği ve Anglosakson ülkeleri hukuk düzenlerinin ortaya koyduğu uzmanlaşma ve bu uzmanlaşma ihtiyacı çerçevesinde avukatlık şirketlerinin kurulması sürecini tamamlamış ve bu konunda hem uzmanlaşmış avukat kadroları hem de parasal güç olarak avukatlık hizmetlerini sunmak konusunda yalnız çalışan avukatlık bürolarına karşı önemli bir avantaj yakalamışlardır.
Ülkemizdeki avukatlık hizmetleri ise henüz birkaç istisnası dışında tam anlamıyla uzmanlaşma ve şirketleşme konusunda yeterli düzeye gelememiştir. Hatta avukatlık ortaklıklarının dahi ömrü çok uzun süreli olamamakla birlikte kolektif çalışma konusunda yabancı avukatlık şirketlerine kıyasla çok geri kalmıştır. Bu sakıncaların giderilmesi sağlanıp avukatlık mesleğinin dünya ölçütlerine çıkartılmasının sağlanması gerekirken bunun için çalışma yapmak yerine yabancı avukatlık şirketlerinin Türkiye’de çalışmalarına izin vermek kısa sürede yabancı avukatlık bürolarının çok sayıda genç avukatı maaşa bağlayıp var olan avukatlık bürolarının bütün işlerini tekelleri altına almalarına neden olacaktır.
- b) Avukatların kıdemlerinin izin verdiği derecedeki mahkemelerde dava takip edebilmeleri (kıdemsiz avukatların belirli derecenin üzerindeki mahkemelerde görülen davaları alamamaları):
Avukatlar arasında kıdem olduğunun dile getirilmesi bile avukatlık mesleğinin meslektaşlar arasındaki eşitlik ilkesine aykırıdır. Buna karşın avukatlar arasında kıdemin varlığı bir an için kabul edilse bile avukatların kıdemleri neye göre belirlenecektir?
Mesleğe başlama tarihine göre mi?
Baktıkları dava ve icra takiplerinin sayısına göre mi?
Sonuçlandırdıkları dava ve icra takiplerinin sayısına göre mi?
Müvekkillerinin lehine sonuçlandırdıkları dava ve icra takiplerinin sayısına göre mi?
Danışmanlık hizmeti verdikleri kişilerin sayısına göre mi?
Bugün için Ankara Barosuna kayıtlı yirmi binden fazla avukat bulunmaktadır. Ancak bunların dokuz bin tanesi faal durumdadır. Eğer mesleğe başlama tarihine göre kıdem belirlenirse bugüne kadar faal olarak avukatlık yapmamış, hukuk dışı işlerle uğraşmış olan “binlerce” avukat kıdemi yüksek olduğu gerekçesi ile yıllarını bu mesleğe faal olarak çalışarak vermiş olan avukatlardan daha fazla dava ya da daha yüksek meblağlı dava alma fırsatı yakalayacaktır.
Avukatların kıdemlerine göre iş almalarının önü açılırsa “kıdemli” avukatların bakamayacakları sayıda iş almaları durumunda yanlarında o işi kıdemi yetmediği için alamayacak olan ama mesleki yaşantısı süresince onlarca benzeri davaya bakmış olan avukatları çalıştırmaları söz konusu olacaktır. Yani birçok avukat kendi bürosunda tecrübe ve bilgi birikimine sahip olduğu davalarda avukatlık yaparken başkasının bürosunda maaşlı çalışan haline gelecektir.
Kıdemli avukatların bakacakları davaların iki, üç hatta hiç avukat olmayan ilçelerde olması ve bu ilçelerde de o davaya bakma hakkını elde etmiş kıdemli avukat bulunmaması durumunda iş sahipleri avukat tutmak için ilçe dışına çıkmak zorunda kalacaklardır. İlçe dışından avukat tutulması durumunda da ek masrafa gireceklerdir. Avukatlık masrafını karşılayamamaları durumun da ise adli müzaheret talebinde bulunacaklardır.
Cevaplanması gereken bir başka soru ise kıdemli avukatların alma hakkını elde ettikleri davalarda iş sahibi adli yardım talebinde bulunursa ve adli yardım merkezinde görevli avukatların da bu davaları alacak kıdemleri olmadıkları için bu davalarda adli yardım hizmeti nasıl sağlanacaktır?
Türk Medeni Kanunu’nun, Türk Ceza Kanunu’nun, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, Türk Borçlar Kanunu’nun, Türk Ticaret Kanunu’nun yeniden hazırlandığı, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra defalarca değişikliğe uğradığı, Vergi Kanunlarının ortalama üç ayda bir değiştiği, yakın zamanda Anayasa’da değişiklikler yapıldığı ve yeni değişikliklerin yapılmasının gündemde olduğu bir “hukuk” ortamında 35 yıllık avukatla 5 yıllık avukat arasında nasıl bir kıdem farkı bulunduğunu da TBB açıklamalıdır.
“Kıdemli” avukatlara hem yerel mahkemelerde hem de yüksek mahkemelerde dava takip etme yetkisinin verilmesi “kıdemsiz” avukatlara ise sadece yerel mahkemelerde dava takip etme yetkisinin verilmesi iş sahiplerinin kendisini yüksek mahkemelerde temsil ettiremeyecek “kıdemsiz” avukatlardan uzaklaştırıp “kıdemli” avukatlara yaklaştıracak ve böylelikle meslek içi sosyal adalet sorunu daha da derinleşmiş olacaktır.
- c) Avukatlık ücretinin tamamının (asgari ücretin değil!) barolara yatırılması zorunluluğu:
Bu önerinin hemen ardından avukatların ücretlerinden çeşitli isimler altında kesintilerin yapılmasının gündeme geleceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Bu öneri avukatları öncelikle baroların daha sonraki aşamada da TBB ve Adalet Bakanlığı’nın “memuru” durumuna sokacaktır. Ne Türkiye’de ne dünyanın başka bir yerinde ne avukatlık mesleğinde ne de başka bir meslekte böyle bir uygulama yoktur. Bugün avukatlık ücretlerinin barolara yatırılmasını öngören zihniyet yarın aynısını doktorlar, muhasebeciler, mühendisler, mimarlar ve aklınıza gelebilecek bütün serbest meslek mensupları için ister. Bu talep Türkiye’deki serbest meslek kazancının kontrol altına alınmasının ilk adımıdır.
- d) Avukatlık sözleşmelerinin (yalnızca düzenli hukuki danışmanlık hizmetine dair sözleşmeler değil, bütün avukatlık sözleşmelerinin!) baroya ibraz edilmesi zorunluluğu:
Baro sözleşmeleri ne yapacak?
Sözleşmelerin Avukatlık Kanunu hükümlerine göre düzenlenip düzenlenmediğini mi denetleyecek?
Borçlar Kanunu’ndaki hükümlere uygun olarak düzenlenip düzenlenmediğini mi denetleyecek?
Eğer böyle denetlemeler yapacaksa bir uyuşmazlık durumunda bu denetlemeyi mahkemeler yapıyor zaten.
Maliye Bakanlığı’ndan yetki alıp vergi denetimi mi yapacak?
O takdirde avukatlık ücretlerinin barolara yatırılması zorunluluğunun getirilmesine ne gerek var? Eğer ikisinden biri tercih edilecekse aşamalı sözleşmelerde bu sözleşmelerin denetimi nasıl yapılacak?
- e) Avukatlık stajının iki yıla çıkarılması ve stajın ilk yılının, baroların, yönetiminde hiçbir etkisinin bulunmadığı Türkiye Adalet Akademisinde yapılması:
Türkiye Adalet Akademisi bugüne kadar hâkim ve savcı eğitiminde avukatlık hukuku eğitimine ne kadar itibar edip hâkim ve savcılarını bu konuda eğitmiştir? Avukatlık hukukunu sadece avukatlara değil hâkim ve savcılara da gerektiğini henüz anlamamış bir kurum avukat stajyerlerini nasıl eğitmeyi düşünmektedir? Bunun yerine hukuk fakültelerinin sayılarının azaltılarak eğitim kalitesinin arttırılması, barolarda ki staj eğitimi için uygun fiziki koşuların sağlanması için gerekli ekonomik yardımın TBB’nce verilmesi gibi daha köklü öneriler niçin düşünülmemektedir?
TBB Ankara’nın göbeğinde otel işletmek, Ayaş’ta dinlenme tesisi inşa etmek, baro başkanlarına makam otomobili almak gibi varoluş amacıyla hiçbir ilgisi olmayan işler yapacağı yerde avukatlık mesleğinin ihtiyaçlarına uygun şekilde kaynaklarını kullanmayı tercih etseydi bu önerilerin gerekçesi olarak ileri sürülen durumlar da olmazdı.
- f) “Avukat yardımcılığı” adında yeni bir statünün oluşturulması (Bu statü hakkında bilgi edinilmemiştir. Ancak avukatlık stajından sonra, avukatlık sıfatının kazanılmasından önce belirli süre “avukat yardımcısı” olunması tartışılmaktadır):
Avukat yardımcılığı önerisi artan hukuk fakültelerinden gelmekte olan binlerce potansiyel avukatın mesleğe girişini geciktirmek amacından başka bir şey değildir. Yukarıda da açıkladığımız gibi hukuk fakültelerinin sayısının azaltılması düşünülmezken staj sonrası avukat yardımcılığı gibi neye hizmet edeceği belli olmayan bir önerinin getirilmesi sadece artan avukat sayısına karşı günü kurtarma amacından başka bir şey değildir. Bu öneri yukarıda karşı olduğumuzu belirttiğimiz avukatlar arasında kıdem yaratma amacının da bir uzantısıdır.
- g) Türkiye Cumhuriyeti hükümeti dâhil olmak üzere hiçbir icra organının belirlenmesinde emsali görülmeyen şekilde, baro yönetim kurullarının nispi temsil sistemiyle oluşturulması:
Baro yönetim kurullarının nispi temsil yöntemine göre oluşturulması baro yönetimine girmek isteyen her avukatın ayrı bir avukat gurubu kurmasına neden olacaktır. Özellikle avukatlık mesleğinin kıdeme göre şekillendirilmesini öngören düzenleme ile nispi temsil yöntemi önerisi birlikte ele alınacak olursa “kıdemli avukatlar” bakmakta zorlandıkları işler nedeniyle yanlarına alacakları onlarca ve hatta yüzlerce avukatla avukatların iş güvencelerini tehdit ederek baro seçimlerinde etkin olma ve bu yolla baro yönetimlerini disiplin denetimleri de dâhil olmak üzere kendi menfaatleri için kullanmalarının yolunu açacaktır. Ayrıca mesleğini aşırı ideolojik oluşumların ya da yasa dışı örgütlerin hizmetine sunmuş olan avukatların da aynı yolla baroların Türkiye’de siyasallaştırılmaya çalışılan teröre ve hukuk ihlallerine karşı çıkışlarını engellemelerine neden olabilir.
[i] Bu yazı Türkiye Barolar Birliği’nin Avukatlık Kanunu’nda yapılmasını istediği değişiklikleri Baro Başkanlarına ilettiği toplantıdan sonra Ankara Barosu’nun Yasa İzleme Enstitüsü’nden konuya ilişkin görüş sorması üzerine tarafımdan hazırlanan rapordur.