Kadınların iyi yerlerde olmaları, başarı öyküleri bana hep umut olmuştur. Oysa kadınlara hiçbir şey yukarıdan bahşedilmemiş, kadınlar dişi-tırnağıyla bu “yerleri” yaratmışlardır. Kadın mücadelesini çalışmalarıyla destekleyen hocalarımıza sorduk “Bir sonraki 8 Mart’ı nasıl kutlamak isterler?” diye.
8 Mart’a ilişkin temenniler, eleştiriler, değerlendirmeler… Kadınlar İyi ki varlar!
Av. Revşan Deniz Çobanoğlu
Ankara Barosu Yasa İzleme Enstitüsü Eğitim Dairesi Başkanı
Prof. Dr. Yıldız Ecevit
ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi
Sosyoloji Bölümü
Bir sonraki 8 Mart’ta kutlayacağımız birşey olmayacak! Tıpkı bu seneki gibi! Biz aslında 8 Mart’ları kutlama fikrinden çoktan vazgeçmeliydik! Çünkü kadınlar olarak bu ülkede kutlama yapamayacak kadar zor koşullarda yaşıyoruz, yaşatılıyoruz. Kutlayacağımız bir şey varsa, o da kadın hareketi olarak, yıllardır yılmadan usanmadan verdiğimiz mücadeledir; 8 Mart’ta kendimizi bunun için kutlamalıyız…Kadın-erkek eşitliğini sağlamaya çalışmak ve savunmak çabamız kutlanmaya değer…
Bence 8 Mart’lar, özellikle son senelerde, gücümüzü
yeniden toplama, birbirimize sarılma ve dayanışma günleri olmaya başladı. Çünkü
zor zamanlardan geçiyoruz. Türkiye’nin kadınları bugün yıllardır emek emek elde
ettikleri kazanımları korumanın mücadelesi veriyorlar. Kutlanacaksa bu mücadele
kutlanmalı! Son birkaç senedir, kadın-erkek eşitliğini savunan kişilere,
kesimlere, kurumlara olan karşı duruş görünür şekilde arttı. İsteniyor ki
eşitlik kavramı kullanılmasın, eşitlik mücadelesi verilmesin. Kelimeleri ve
kavramlara kilit vurmanın, onların işaret ettiği anlamları ve eylemleri de
kilitlemeye yarayacağı düşünülüyor. Bu kelimeler kullanılmazsa, eşitlik
mücadelesi de zayıflar sanılıyor. Gelin
8 Mart’ı, hep birlikte, bunun boş bir hayal olduğuna dair inancımızı
pekiştirerek karşılayalım!…
Sevilay Çelenk
Akademisyen
Bir sonraki 8 Mart için ne istediğimi, daha doğrusu
ne hayal ettiğimi düşünürken, fark ettim ki hayal kurmakta güçlük çekiyorum.
Kadınlar için heyecanlı, renkli ve neşeli bir şeyler dilemek, hayal etmek
isterdim. Oysa hayaller en temel, en insani ihtiyaçların karşılanması düzeyinde
kalıyor genellikle. Çünkü ekonomik olarak çok temel ihtiyaçlarını bile dünya
kadın nüfusunun çok çok geniş bir kısmı karşılamakta olağanüstü güçlük çekiyor.
Bundan da öte yine biliyoruz ki dünya üzerinde sayısız kadın başını yastığa
güven içinde koymaktan, ev içinden ya da dışından kendisine duygusal, fiziksel
ya da cinsel bir şiddet yönelmeyeceğini bilerek huzur içinde uyumaktan, bu en
temel güvenlik duygusundan bile mahrum. Birçoğu ertesi gün kendisinin ve
çocuklarının aç kalacağı endişesi taşıyor. Yüz binlercesi savaş veya çatışma
ortamlarında yaşıyor. Hayal kurmadan önce kadınlara temel güvenlik duygusunun
güçlendiği bir hayat diliyorum. Ondan
sonra kadınların kendilerini güçlendirebilecekleri sosyallikler, iş ve eğitim imkanları,
şiddetin her biçiminden korunma ve bu kapsamdaki ulusal ve uluslararası mevzuat
ve sözleşmelerden kaynaklı yükümlülüklerin yerine getirildiği bir ülke
istiyorum. Gelecek yıla kadar bu konularda kayda değer bir adım atılmış
istiyorum…8 Mart dünya emekçi kadınlar gününü yürekten kutluyorum.
#KadınlarVardır
Prof. Dr. Ece Göztepe
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı
Mart ayı telaş ayıdır; kadını yılın her günü yerin
dibine batıran, olağanın dışına iten, ayrıksı kılan, hor gören, yaptığını
değersizleştirmeye çalışan, başarılı ise “hırslı”, başarısız ise
“yeteneksiz/tembel/sümsük/aptal” diyen ana akım medya, siyaset, akademi ve türevleri
kadınları baş tacı etmeye hazırlanır. Bahar temizliği yapılır; çekmecelerden
geçen yıldan kalma şaşaalı metinler çıkarılıp cilalanır, güller alınır, sahte
övgüler düzülür. Ceza hukukundan aile hukukuna kadınların haklarının ayaklar
altına alındığı adalet saraylarında, kadınların canlarının hesabının, ceketinin
önü iliklenmiş ütülü gömlekli failler karşısında sorulmasından imtina
edilirken, âdet olduğu üzere eşitlikten ve en ileri demokrasilerden alınmış
örnek mevzuattan bahsedilir… Kadınların öfkesinin nesnelerini çoğaltmak mümkün.
Ama hayalim, kadınların salt kadın oldukları için birbiriyle dayanışıp
erkeklerin kadim ve koşulsuz dayanışmalarından bir nebze bir şey öğrenmeleri.
En büyük direnişin hayata inat gülmek olduğunu unutmadan, hayalleri için tutkuyla
savaşmaları ve bunu yapan kadınları sorgusuz sualsiz desteklemeleri”.
Funda Şenol Cantek
Akademisyen
Kullan(a)madığımız haklarımız
Biz kadınların, birbiriyle çelişkili gibi görünen iki
temel derdimiz var: göze batmak ve görmezden gelinmek. Ataerkiyle güçlendirilen
geleneksel ahlaki normların dışına doğru bir adım attığımızda, erkeklere ait
olduğu varsayılan dünyanın kapısını zorladığımızda göze batarız. Hayatımızı
doğrudan etkileyecek kararların alınmasında, eylemlerin yapılmasında söz sahibi
olmayı istediğimizde, kendimize özgür bir hayat, gelecek talep ettiğimizde ise
görmezden geliniriz. Her iki halde de üzerimizde sembolik ve fiziksel şiddetin
ağırlığını hissederiz. Meydan okuduğumuzda ataklığımızın bedelini canımızla
ödediğimiz olur. Oysa, vatandaşı olduğumuz devletin imzaladığı çok sayıda
uluslararası anlaşma ile bize taahhüt edilmiş haklar, özgürlükler, kazanımlar
vardır. Kağıt üzerinde çok vaadkâr dururlar. Seçim dönemlerinde, 8 Martlarda
propaganda malzemesi olurlar. Uygulamada ise bir faydasını görmeyiz. Çoğumuzun
devletin bize, başka devletler ve uluslararası kuruluşlar önünde söz verdiği
şeylerden haberi yoktur. Haliyle hakkımızı da arayamayız. Demem o ki,
haklarımızı bilmek ve onları nasıl arayacağımızı öğrenmek eşitlik ve özgürlük
arayışında ilk ödevimiz olsun. Hakkımızı ararken dayanışalım, birbirimize yurt
olalım.
Gülay Arslan Öncü
Dr. Öğr. Üyesi
İstanbul Hukuk Fakültesi
Kadına karşı ayrımcılık ve bu ayrımcılığın bir biçimi olan şiddet sistemik bir sorundur ve bu sorunun çözümü bütüncül siyasaların benimsenmesi ve uygulanmasından geçmektedir. Özellikle, kadına karşı ayrımcılığın ve şiddetin kökenlerinin ve sonuçlarının iyi tahlil edilmesi, ayrımcılığın ve şiddetin sadece hukukun, özellikle ceza hukukunun çerçevesine indirgenerek ele alınmaması, nedenlerinin deşifre edilmesi ve ortadan kaldırılmasına yönelik yaklaşımlar geliştirilmesi önem arz etmektedir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün böyle bir farkındalık ve bilinçle kutlanmasını temenni ederim. Bu bağlamda, toplumun tüm bileşenlerine yönelik farkındalık yaratacak ve arttıracak etkinliklerle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün amacına ve ruhuna uygun bir gün olarak kutlanmasını dilerim.
Prof. Dr. Şebnem Akipek Öcal
TED Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Yasa İzleme Enstitüsü Genel Kurul Üyesi
8 MART 2020’DE NASIL BİR DÜNYA İSTERİM?
8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar” günü, Birleşmiş Milletler tarafından 1977 yılından beri tanımlanan bir gün olmasına rağmen, bugünün kökeni oldukça eski bir tarihe dayanmaktadır.
Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği mücadelenin başlangıcı, 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapması olarak kabul edilir.
Bu grevler sırasında çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. Bu olaylardan 52 yıl sonra, 1910 tarihinde, Kopenhag kentinde düzenlenen II. Sosyalist Enternasyonal toplantısında Clara Zetkin’in önerisiyle, 1857’de başlayan, kadın haklarının kazanılmasına yönelik mücadelenin her yıl “Kadın Günü” olarak kutlanması kararlaştırıldı.
1975 yılında Uluslararası Kadınlar Yılı olarak kutlandı. Yapılan etkinlikler kapsamında Birleşmiş Milletler, 8 Mart’ı “Dünya Kadın Günü” olarak kutlamaya başladı. İki yıl sonra 1977 de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 8 Mart, “kadın hakları, uluslararası barış günü” olarak kabul edildi.
Kökeni her ne kadar çok acı bir olaya dayansa da 8 Mart kadının eşitlik mücadelesinin bir simgesidir. Bir yıl sonra 8 Mart’ta nasıl bir Dünya istediğimi düşününce, öncelikle barışın olduğu, mevcut savaş ve çekişmelerin sona erdiği, daha huzurlu bir Dünya isterim. Kadınların şiddet görmediği ve sesini duyurabildiği bir Dünya olmalı. Konuyu ülkem özelinde düşündüğümde eşitliğin sadece yasalarda değil, uygulamada da olduğu hem kadınlarda hem erkeklerde “eşitlik” bilincinin arttığı, toplumda ve ailede eşit hak ve yetkilerin gerçekten sağlanabildiği bir 8 Mart’a kavuşmak hayalim. Umarım sadece hayal olmakla kalmaz. Somut bir talep yapacak olursam, Türk Medeni Kanunu’nda soyadına ilişkin maddenin tam eşitliği sağlayacak ve evli kişilere sınırsız seçme imkânı tanıyacak şekilde, CEDAW paralelinde değişmesini isterim.
Kadın-erkek elele yaşayacağımız, huzurlu yarınlara kavuşmak dileği ile…